Ateşin Serinliği: Hz. İbrahim’in Yolculuğunda Ben de Vardım…
Ben de oradaydım. Gözlerimle gördüm Hz. İbrahim’in inancıyla attığı her adımı, sanki yanı başındaydım. Henüz gençti ama yüreğinde bir bilgelik taşıyordu, içimde bir his vardı; bu yolculuk, sadece onun değil, hepimizin sınavıydı.
Bir gün, tapınağa girdi. İnsanlar ellerinde taştan yapılmış putlara boyun eğiyorlardı. Bir köşeden onu izliyordum, gözlerinde derin bir sorgu vardı. Yüreği rahatsızdı, anladım. “Bu taşlar mı Rabbiniz?” diye haykırdı birden. İçimde bir titreme hissettim. Bu soruyu sormaya cesaret eden çok az kişi vardı, ama İbrahim’in sesi güçlü ve kararlıydı.
O gece, yıldızlı gökyüzüne baktık. Sessizlik içinde derin bir düşünceye daldı. “Yıldızlar mı Rabbim?” dedi kendi kendine. Gözlerimi gökyüzünden ayıramıyordum. Yıldızlar kaybolduğunda, bir rahatlama hissettim, o da hissetmiş olmalı ki “Batanlar Rabbim olamaz,” dedi.
Sonra güneş doğdu, büyük ve parlak. Ama İbrahim ona da boyun eğmedi. “Bu mu Rabbim?” dedi, ama biliyordum ki bu soruların cevabı onun içinde şekilleniyordu. Güneş battığında, içimizde bir doğruluk belirdi. “Ben, batmayan bir Rabb’e inanırım,” diye fısıldadı.
Bir gün, babasının ve halkının yaptığı putları kırdığında, ben de arkasındaydım. Onun bu hareketi bir başkaldırının simgesiydi. İnsanlar kızgındı, ateşe atılması gerektiğini söylüyorlardı. Ben de oradaydım, kalabalığın içinde duruyor, her şeyin nasıl gelişeceğini bekliyordum. Ateşi yaktılar, devasa bir alev yükseldi. İçimde bir ürperti vardı, ama İbrahim kararlıydı, gözlerinde en ufak bir korku belirtisi yoktu.
Ateşe atıldığında, adım atmaya korktum. Ama aniden, ateşin içi serinledi. Bir mucizeydi bu, İbrahim ateşin içinde huzur bulmuştu. Ateşin onu yakmadığını gördüğümde, tüylerim diken diken oldu. O an anladım ki, bu yol sadece İbrahim’in yolu değildi, bu yol hepimizin kalbindeki ateşin serinleyeceği bir yoldu.
Adım adım onun peşinden gittim, onunla birlikte inandım…
Mevlüt Bayraktar / SİVEREK