Filistin’e Ağıt!
Filistin… Bir ülke değil yalnızca; yarası her gün kanayan bir coğrafya, çığlıkları gökyüzüne ulaşan çocukların yurdu. Zaman sanki burada başka türlü akıyor; her saniye bir ömür gibi ağır, her nefes acıyla dolu. İsrail’in bombaları altında büyüyen o çocukların gözlerine baktığında, tarifsiz bir korkunun yüreğini yakıp geçtiğini hissedersin. Öyle bir korku ki, belki hiç yaşamayacağın bir anın ağırlığıyla gözlerine işlenmiş, ömür boyu silinmeyecek bir iz gibi.
Küçücük bedenler, kocaman felaketlerin içinde savruluyor. Ellerindeki oyuncaklar çoktan toprağa karışmış, gözleri savaşın karanlığında hapsolmuş. Bir anne çocuğunu sarıyor, bir baba oğluna veda ediyor. Şehrin sokakları, ölümle hayat arasında incecik bir çizgiye dönüşmüş. Sanki bir anlığına orada, o sokaklarda yürüyorum. Kulaklarımda patlayan bombaların sesi, ciğerlerimde yanık kokusu, her adımda bir evin yıkılışına şahit oluyorum.
Ama en çok çocuklar… O masum gözlerde biriken korku, çaresizlik. Birbirine sığınan minicik eller, bir duanın ağırlığıyla gökyüzüne uzanıyor. O elleri tutup çekmek, buradan çıkarmak istiyorum. Ama o eller, umutsuzca boşluğa doğru sallanıyor, her saniye biraz daha yitip gidiyor. Bir çocuğun, gözlerindeki yaşla el sallayarak hayata veda etmesi ne kadar zor…
Her patlama bir kalbi durduruyor, her çığlık bir hayalin peşinden koşarken yarıda kalıyor. Filistin’de çocuk olmak, her gece göğe bakıp “Yarın sabah olacak mı?” diye düşünmek demek. Her yeni gün, yaşanacak yeni bir acının habercisi gibi. Sanki ben de oradayım, bir çocukla göz göze geliyorum. Gözlerinde hiç tanımadığım bir korku var, ama bir o kadar da tanıdık. O an, onun acısını kendi yüreğimde hissediyorum. Bu acıyı anlatmaya kelimeler yetmiyor; sanki her harf eksik, her cümle suskun kalıyor.
Filistin’de çocuk olmak demek, bir parça ekmek uğruna yaşama tutunmak, bir bombanın gölgesinde saklanmak demek. Korkunun bile alışkanlığa dönüştüğü bu coğrafyada, her gözyaşı, bir dua gibi göğe yükseliyor; ama gökyüzü susuyor… Sessizliğin ağırlığında, çocukların gözlerinde yankılanan o çaresiz çığlık hiç dinmiyor.
Ve ben, burada kalbim parçalanarak, her saniyesini sanki yaşarcasına bu acıya tanıklık ediyorum.
Mevlüt Bayraktar/ Siverek
11.10.2024