Suskun gözler çok şeyi anlatıyor

Siverek’te doğmuş ve Siverek’te yaşamış bir insan olarak, hep oluşmak isteyip, bir türlü ulaşamadığım hayallerim vardı ve halen de var.

Belki ellerimle bir şeyleri değiştirmek gücüm yoktu ama bana bahş edilen kelimelerin gücünü fark ettim ve neden bu kelimelerin gücünü kullanmıyorum’ diyerek, ‘Suskun Gözler’ romanımı yazmaya başladım.

Bu kitabı yazarken aynı zamanda bende hayalde kalan bir şeyleri yaşatmak istedim.

Sokak insanlarını, güzellikleri, yaşanan acıları yazdım kitabımda. Yazdıkça daha da yazma arzusu bende oluştu, zaten küçüklüğümden beri yazmayı çok sevmiştim, boş zamanlarımı da fark ederek daha da üzerinde durdum ve kelimelerin gücünü yazıya döktüm.

Bilmiyorum bu bir yetenek miydi, hayat felsefem miydi, yoksa gördüklerimden çok fazla etkilendiğim miydi?

Ama benim anladığım, bence en çok beni bu romana teşvik eden kendi hayatımın zorluklarıydı…

Tabi, bu romanı yazarken çok engel çıktı karşıma…

Yapamazsın!

Edemezsin!

Başaramazsın!

Yazsan bile bastıramazsın!

Bastırsan bile satamazsın!!!

Diyenler oldu…

Evet, çok engeller koyuldu öneme ama ben umudumu kaybetmedim ve kitabımı yazdım.

Beni engellemeye çalışanlara inat, umudumu kaybetmedim yazdım ve kitabımı çok şükür bastırdım, yalnızca ‘Bastırsan bile satamazsın’ diyenler haklı çıksa da, ben kitabım keşfedildikçe, bunları da haksız çıkaracağıma inanıyorum…

Zorluk ve büyük emeklerle yazdığım bu eserde,  bir ruhun nasıl ayakta kaldığını, bir kuşağın nasıl bedel ödeyip fedakârlıklar yaptığını, bir insanın hayalinin nasıl acılar çektiğini ve bir babanın ansız hikâyesini bulacaksınız.

Ve ardından anlatılamayan acı gerçekler…

Bir polisiye içeriği andıran kaçışları anlattım bu eserimde. Belki de hayatın gerçeklerini kabullenemediğimden, kendimi güzel umutlarla kandırmak istedim.

Sanki karanlık bir perde gözlerimin önünde, bunun tek kurtuluş yolu ise bu karanlık perdeyi daha renkli his ederek kurtulmak oldu. Gerçek olmasa da, hislerimle gerçeklerden kaçma yolu olarak bunu bulmak beni azda olsa mutlu etti.

Kabullenemedim yaşadıklarımı, kabullenmedikçe kendimi biraz daha fazla kandırmaya başladım. Kendimi kandırdıkça, hayatın gerçeklerini unutmaya başladım.

Gözlerinizin önünde ki karanlık perdeyi daha renkli his ederek daha mutlu oluyorsunuz…

Uçurumdan düşüyorsunuz ama ben düz yoldayım diye avunmak gibi olsa da düşmeyene kadar acıyı his etmemektir, bu kaçış…

Tüm kaçışlar gerçekleri kabullenmemek değil mi sizce?

Ve tüm gözler suskun değilmidir?

Şimdi, kitabımı okumaya ne dersiniz…