Zulüm ve Direniş Arasında: Filistin’in Sessiz Çığlığı
Bir savaşın tam ortasında durduğumu hayal ediyorum. İsrail ve Filistin… Yıllar, on yıllar geçse de bu topraklarda dinmeyen bir acı var, durmaksızın yankılanan çığlıklar. Her taşın altında bir hikaye saklı, her sokakta bir yürek kırılmış. Ve ben, bu kırık dökük tarihi izlerken, yüreğimde Allah’ın müminlere olan vaadini hissediyorum. Bu savaşın çok ötesinde, derinlerde, içimde bir yerlerde hep bir umut taşıyorum. Umudun adı, Allah’ın vaadi; zalime karşı mazlumun galip geleceği gün…
İsrail ve Filistin’in öyküsü, insanlık tarihinin belki de en karmaşık ve en eski sayfalarından biri. Toprak meselesi denebilir, din savaşı denebilir, kim bilir belki hepsi birden. Ama bilinen bir şey var ki, bu topraklarda barış kelimesi her gün biraz daha kanıyor. Her bomba patladığında, her silah ateşlendiğinde, insanlık bir kere daha o acının gölgesinde kalıyor.
Filistin… Hz. İbrahim’den miras, peygamberlerin yürüdüğü topraklar, Kudüs’ün mübarek kokusu, Kubbetü’s Sahra’nın altında toplanan dualar. Bu topraklar, sadece bir coğrafya değil, inancın, direncin ve sabrın simgesi. Her Filistinli çocuk, her yaşlı kadın, her genç adam bu direncin ete kemiğe bürünmüş hali gibi. Gözlerindeki umut, yüreklerindeki acı, ama aynı zamanda Allah’a olan teslimiyet, bir dava için yaşamın tüm zorluklarına göğüs geren bir inancın yankısı.
Ben ise bu savaşı uzaktan izliyor, bu hikayeyi dışarıdan gözlemliyorum. Ama içimde bir bağ var, sanki her bomba patladığında yüreğimin bir parçası daha kırılıyor. Allah’ın müminlere vaadi… Zalimin sonu, mazlumun zaferi… İslam’ın yüzyıllardır taşıdığı bu söz, her ne kadar zamanın derinliklerine gömülse de, bir gün yeniden yükseleceğine olan inancım beni ayakta tutuyor. “Allah mazlumların yanındadır,” derken yüreğimde bir ferahlık hissediyorum.
Ve ben, tarihin ortasında, bu hikayenin bir parçası olmaya çalışıyorum. Belki elime silah almadım, belki o topraklarda yürümedim, ama Filistin’in acısını kalbimde taşıyorum. Tarih, edebiyat ve duygularım iç içe geçmiş durumda. Bu savaş, sadece silahların savaşı değil, ruhların savaşıdır; vicdanın, adaletin, sabrın savaşıdır. Filistin’de atılan her adım, bir dua gibidir. Ve biz, bu duaların yankılarına tanıklık ediyoruz.
Allah’ın vaadi, her bir müminin yüreğinde bir ışık gibi parlıyor. Bu ışık, zulmün karanlığını delip geçecek bir kudret taşıyor. İsrail’in tankları, bombaları, duvarları ne kadar güçlü olursa olsun, adaletin karşısında hiçbir şeyin kalıcı olmadığını tarih defalarca gösterdi. Filistin’in bu kadar uzun süre direnmesi, sadece bir toprak mücadelesi değil; bir iman savaşıdır. Ve bu savaş, Allah’ın izniyle bir gün sona erecek.
Ben ise, tarihin sessiz bir tanığı gibi, bu acıya bakıyorum. İçimde bir ateş yanıyor, yüreğimde bir ağırlık var. Allah’ın vaadine olan inancım, Filistin’in direncine duyduğum hayranlıkla birleşiyor. Ve bu mücadele, sadece o topraklarda değil, her Müslüman’ın kalbinde devam ediyor. Bir gün, adaletin tecelli edeceğine olan inancım, beni bu zorlu tarihsel yolculukta ayakta tutuyor.