Mevlüt Bayraktar Yazdı,' Anam'
Yine bir sonbahar sabahı esintisi… Hava serin, yapraklar dökülüyor, ama aklımda yalnızca sen varsın, anam. Yılların getirdiği yorgunluğu bir kenara itip, güneş doğmadan kalkar, hep ayaktaydın. Yorulmazdın demiyorum, bilirim nasıl yorulduğunu, ama bir tas çorba içelim diye tüm acıları, zorlukları göğüslerdin. Senin için dünya yükü ağır, ama omuzların daha güçlüydü.
Çok çektin be anam… Ne bir rahat yüzü gördün, ne de bir koltuğa oturup yorgunluk kahvesini içtin. Hatta belki bir kahve içmenin tadını bile bilmedin… Bir göz odada dokuz çocuğu büyüttün, iki tanesini toprağa verdin. Acıların gözlerinden akmadı, içine akıttın hep. Sanki acının kitabını yazsaydın, o coğrafyanın sayfalarına senin adını kazırlardı. Ama sen sessizdin… Acıların, fedakârlıkların sessizliğiyle büyüktün.
Sen aklıma geldikçe, bir köşeye çekilip usul usul ağlarım. Sensizlik, kalbimde boşluğu doldurulmaz bir yara gibi büyüyor. Her geçen gün o boşluk daha da derinleşiyor. Babam da gitti… O da benim için bir dağdı, şimdi dağım da devrildi. Artık iki tarafı da keskin bir yalnızlık içindeyim. Yalnızlığın ortasında, öksüz kalmanın yarası yetmezmiş gibi, şimdi de yetimim, anam.
Umarım siz orada buluştunuz… Belki cennetin en güzel köşklerinde berabersinizdir. Tek dileğim, bir gün beni de yanınıza almanız. Siz olmadan bu dünya eksik, kimsesiz bir sofraya oturmuş gibiyim, soğuk ve sessiz. Kurtlar sofrasında yalnız kaldım be anam… Senin varlığınla dolan o sıcaklık artık yok. Sekiz yıl geçti, ama sensizlik içimde açtığı yarayı iyice derinleştiriyor. Gün geçtikçe büyüyen bir özlem var içimde, senin eksikliğinle kavruluyorum.
Sana olan hasretim içimde büyüyen bir çınar gibi, kök salıyor kalbime. Seni özlüyorum… Yalnızlık, güçsüzlük, savunmasızlık… Hepsi bir araya gelip ruhumu bıçak gibi kesiyor. Anam, o eski günlerdeki gibi, bir kez daha yanımda olsan… Bir kez daha koruyan kanatlarının altına alsan beni.
Mevlüt Bayraktar