Sessiz Çığlıklar ve Boş Hamleler: Filistin'de Yüreğimiz Yanıyor!

Göğsümde tarifsiz bir daralma, kalbimin ortasına saplanmış derin bir hançer var sanki. Filistin gibi, Kudüs gibi bir acı bu; on yıllardır gözlerimizin önünde süregelen bir zulmün, bir katliamın yansıması. Müslüman dünyasının sessizliği, yürek burkan bir sahne; iki milyar insanın sessizce izlediği bir vahşet, karşısında on milyon kişilik bir halk.

Soruyorum kendime, neden bu zulüm İsrail’e kalıyor? Neden bu kadar müslüman, on milyon Yahudi’nin karşısında eli kolu bağlı? 
Yetmiyor tabi… 
Çünkü İsrail vurdukça, biz sadece sokaklara çıkıp "Kahrolsun İsrail" dedik. 
Onlar çocukların üstüne bombalar yağdırırken, biz pankartlarla yürüyüş yaptık. 
Onlar füzeleri fırlatırken, biz kahrolsun demekle yetindik… 
Sonra ne oldu? 
Sokağa inenler, sesini yükseltenler, o yürüyüşlerden dönüp çocuklarını ellerinden tutarak Mercedes'lerine binip milyon dolarlık evlerine döndü. 
Televizyon karşısına geçip acıyı izlediler, uzaktan, soğukkanlı bir seyirci gibi. 

"Ben sokağa çıktım," dediler, "vazifemi yerine getirdim." 
Bu mu Müslümanlık? Bu mu insanlık? 

On milyonluk bir halk, bir millet değil mi karşımızdaki? İleri yürüyüp, sesimizi yükselttiğimizde tükürüğümüzle bile boğabileceğimiz bir lanetlenmiş kavim sadece? Ya da belki de içimizdeki rahatlık, huzursuzluğa tahammülsüzlük, gerçek bir mücadelenin karşısındaki korku… 
Bu kısır döngüde, acının karşısında sadece hamasetle, kızgınlıkla, sahte öfkeyle yetiniyoruz.

Gerçek devrim, bir düşünce devrimi. Kuru bağırışların, içi boş hamlelerin değil, kalpten gelen bir adaletin peşine düşmekle başlar. 
Öfkemiz bir rüzgar gibi gelip geçiyor, ama zulmün kasveti Filistin sokaklarında halen yankılanıyor…
Ve Filistin’de yüreğim yanıyor…

Mevlüt Bayraktar / Siverek