Yahya Sinvar Ölümsüz Kahraman
Yahya Sinvar, Filistin topraklarının bağrında doğmuş bir kahraman. Onun hikayesi, yalnızca bir adamın savaşı değil, bir milletin varoluş mücadelesinin destanıdır. O, ne sıradan bir lider ne de sıradan bir savaşçıydı. Onun kalbinde, mazlumların duaları, gözlerinde özgürlüğe susamış bir halkın umudu parlıyordu. Tıpkı Kerbela’da Hüseyin gibi, zulme boyun eğmeyi reddetti, haksızlığa karşı duran bir kalkan oldu. Ömrünün 59. baharında, savaşın ortasında dimdik ayakta durdu ve “Felçten ya da kalp krizinden ölmektense savaşarak ölmeyi tercih ederim.” dedi. İşte o gün, tarihe kazınacak bir direnişin ilk adımları atılmıştı.
Gökyüzü kararmıştı. Bir zamanlar güneşin altında parıldayan Filistin, şimdi bombaların, roketlerin altında inliyordu. Düşman, ölüm getiren yağmurlar gibi bombalarını yağdırıyor, yerle bir edilen evlerden yükselen duman gökyüzüne ulaşıyordu. Küçücük bebekler, hayata gözlerini açamadan silahların kurbanı oluyordu. Yaşlılar, kadınlar, yaralılar hastanelerde bombalarla parçalanıyor, molozlar altında hayatlarının son anlarını yaşıyordu. Ama Yahya Sinvar için geri çekilmek bir seçenek değildi. O, cephenin en önünde, bir liderin yapması gerektiği gibi halkıyla omuz omuza savaşıyordu. Onun yüreği, tüm Filistin’in yüreğiydi. “Savaşacaktım,” diyordu, “kanımın son damlasına kadar savaşacaktım.”
Her gün arkadaşları birer birer şehit düşüyordu. Adeta kurbanlık koçlar gibi, kendilerini Allah’a adamış bu mücahitler, gözlerini kırpmadan şehadete koşuyordu. Sinvar, her dostunun ardından gökyüzüne bakıp, onlara bir veda bile edemeden, mücadeleye devam etmek zorundaydı. Her birinin yüzü, ona Allah’ın huzuruna varışlarının bir işareti gibi geliyordu. Ölüme korkusuzca giden bu yiğitler, tarihin en büyük kahramanlarının torunlarıydı. Ne korku ne de endişe onların kalplerinde yer bulabiliyordu. Çünkü ölüm, onlar için bir son değil, Allah’a varmanın en yüce yoluydu.
Düşman gittikçe ilerliyordu. Bombalar, Sinvar’ın siper aldığı evi delik deşik etmişti. Duvardaki çatlaklar, patlamaların şiddetiyle daha da büyüyor, her bir bomba, evin yıkımını hızlandırıyordu. Ama Yahya Sinvar’ın kalbi sağlamdı. Vücudunu delen şarapnel parçalarına rağmen, alnı semaya dönük, siperini terk etmeyi reddetti. Çünkü onun için bu topraklar, canından da öteydi. Şarapnel parçaları etine işlerken, o, savaştan geri durmanın ne anlama geldiğini biliyordu. Mücadele, yalnızca toprağın savunması değil, bir milletin onurunun, bağımsızlığının ve geleceğinin savunmasıydı.
Bu topraklar, tarihin en büyük direnişlerine şahit olmuştu. Yahya Sinvar, bu direnişin en onurlu neferlerinden biriydi. Onun mücadelesi, eski zamanların anlatıldığı destanlar gibiydi. O, Hz. Hüseyin’in Kerbela’daki direnişinin mirasçısıydı. Tıpkı Kerbela’da olduğu gibi, zulmün kılıçlarına karşı dimdik durmuş, boyun eğmemişti. Hüseyin’in torunu gibi, haksızlığa karşı savaşmış, zulmün en karanlık anında bile hakikatin ışığını elinden bırakmamıştı. Sinvar, bir Hüseyin, bir Ali, bir Ömer misali küfre, zalimlere, işgalcilere karşı tek başına duruyordu. Her bombada, her mermi yağmurunda onun yüreğinde bir iman ateşi daha yükseliyor, sönmek bilmeyen bu ateşle küfre karşı duruyordu.
Savaş alanında yaşananlar, bugün destan olarak anılacak birer gerçektir. Eski zamanlarda anlatılan efsaneler, şimdi Yahya Sinvar ve mücahitleriyle can buluyordu. Bizler, çocukken dedelerimizden dinlediğimiz destanları hatırlar, o kahramanların gerçek olup olmadığını sorgulardık. Oysa şimdi, Yahya Sinvar’ın her adımı, bir destanın yeniden yazıldığını gösteriyordu. O, sadece Filistin’in değil, tüm mazlum milletlerin sembolü olmuştu. Onun mücadelesi, bir milletin onuru, bir milletin özgürlüğüydü.
Sinvar, vücudu yaralı, ruhu sağlam bir komutandı. Son anına kadar mücadelesinden vazgeçmedi. Onun gözlerinde parlayan ışık, sadece Filistin’e değil, tüm dünya mazlumlarına umut oluyordu. Düşman ne kadar güçlü olursa olsun, Sinvar’ın kalbinde taşıdığı iman kılıcı, onların tüm silahlarından daha güçlüydü. O, tarihin sayfalarına altın harflerle yazılacak bir kahramandı. Bu destanın sonu yazılmadı; çünkü Yahya Sinvar ve onun gibi kahramanlar, tarihin ve kalplerimizin en derin yerlerinde yaşamaya devam edecek.
Ve bizler, onun mücadelesini dinlerken, göğsümüzde bir sızı hissedecek, dudaklarımızdan şu cümleler dökülecek: “Bir Yahya vardı, bir Hüseyin varisi, bir direnişin en ön safında duran yiğit bir adam. O, son nefesine kadar savaşmış, Filistin’in onurunu, Müslümanların gururunu savunmuştu.”
Mevlüt Bayraktar / Siverek
18.10.2024