Yaşamın Kıyısında: Bir Kardeş Kavgasının Ardından (2)

Değerli Okuyucular,

Bayırözü köyünde yaşanan trajik olay, hepimizin yüreğini bir kez daha dağladı. Bu tür hadiseler, ne yazık ki ilçemizin makûs talihinin bir parçası haline geldi. Ancak bu olayların ardında yatan gerçekler, sadece bireysel öfke patlamalarından ibaret değil; aksine, yılların, hatta bazen yarım asırdan fazla süren birikmiş sorunların, çözümsüz bırakılmış çatışmaların acı bir yansımasıdır. Her can kaybı, aslında bize çok önceden "geliyorum" diyen bir felaketin son perdesidir.

Kırsal bölgelerde, özellikle köylerimizde yaşanan arazi anlaşmazlıkları ve sınır kavgaları, toplumumuzun en büyük yaralarından biridir. Bu anlaşmazlıklar, çoğu zaman bir nesilden diğerine miras kalmış, çözülmemiş düğümler halinde kalmıştır. Dededen toruna devredilen bu sorunlar, zamanla derinleşmiş, kök salmış ve toplumsal dokumuzu zedeleyen birer tümör haline gelmiştir. Oysa ki, bu tür sorunlar çözümsüz değildir. Çözüm, ancak etkili, adil ve kararlı bir müdahale ile mümkündür. Bu müdahale ise yalnızca devletin değil, toplumun da bilinçli ve kararlı duruşuyla sağlanabilir.

Toplumumuzun en büyük problemlerinden biri olan arazi anlaşmazlıkları, köylerdeki huzursuzluğun en temel nedenidir. Bir köyde onlarca insan, aynı tarla, aynı arazi üzerinde hak iddia ediyor, fakat kimse kendi toprağının nerede başladığını ve bittiğini tam olarak bilemiyor. Bu belirsizlik, aileler arasında çatışmalara, köyler arasında husumetlere neden oluyor. Yıllar geçtikçe bu anlaşmazlıklar derinleşiyor, öfke ve kin büyüyor. Sonunda ise patlayan bu nefret, yeni acılar doğuruyor. Bu noktada, devletin müdahalesine olan ihtiyaç kaçınılmaz hale geliyor.

Devlet, bu tür sorunlara çözüm bulmak için devreye girmelidir. İlk olarak, köylerdeki müşterek araziler meselesine el atılmalı, herkesin hakkı olan toprağı net bir şekilde belirlemelidir. Her birey, kendi toprağı üzerinde hak sahibi olmalı, başkalarının hakkına göz dikmeden, huzur içinde çalışabilmelidir. Bu konuda adaletin sağlanması, sadece köylerin değil, bütün bir toplumun huzurunu garanti altına alacaktır. Tapuların dağıtılması, sınırların belirlenmesi, devletin güçlü ve adil eliyle yapılmalıdır. Çünkü bilinir ki, adaletin olmadığı yerde huzur, huzurun olmadığı yerde barış olmaz.

Ayrıca, yıllardır süregelen miras sorunları da devletin adaletli müdahalesini beklemektedir. Bir aile içinde miras yüzünden çıkan anlaşmazlıklar, o ailenin geleceğini karartmakta, nesiller boyu süren düşmanlıklar yaratmaktadır. Bu miras kavgaları, kardeşi kardeşe düşman eden, akrabaları birbirine küstüren derin bir yara gibidir. Devlet, bu meseleleri adil bir şekilde çözmek, tarafları bir araya getirerek hakkaniyetli bir paylaşım yapmak zorundadır. Böylece, toplum içinde barış ve kardeşlik duyguları yeniden canlanacak, kin ve nefret tohumları yok edilecektir.

Özellikle ilçemizde, 50-60 yıl boyunca süregelen arazi anlaşmazlıkları, toplumun en derin yaralarından biridir. Bu sorunlar için özel mahkemeler kurulmalı, hızlı ve etkili çözümler sunulmalıdır. Yıllardır süregelen bu anlaşmazlıklar, insanların adalet arayışını güç kullanarak değil, devletin otoritesine güvenerek yapmasını sağlamalıdır. İnsanlar, haklarını ararken şiddete başvurmamalı, devletin adil ve güçlü eliyle korunmalıdır.

Ancak, tüm bu çözümler, sadece devletin müdahalesiyle değil, toplumun da bilinçli ve kararlı adımlarıyla mümkün olacaktır. Bizler, bireyler olarak, adaletin tesisine katkıda bulunmalı, barışın ve huzurun inşasına destek olmalıyız. Toplumun her kesiminde adalet duygusunun güçlenmesi, bireylerin birbirine olan güvenini pekiştirecek, çatışmaların yerini barış ve huzur alacaktır.

Bu süreçte unutulmamalıdır ki; her çözüm, her adalet arayışı, bir kaybedilen canın ardından yazılan bir ağıttır. Ancak, bu ağıtların bir daha yazılmaması için hep birlikte adım atmak zorundayız. Sessizce akan suyun altında kaybolan nice hayatları geri getiremeyiz belki, ama yeni canların bu girdaba kapılmasını önleyebiliriz. Bunun için şimdi, hep birlikte, ortak akıl ve irade ile adım atmanın zamanıdır.

Toprak, üzerinde yaşayan insanların barışı ve huzuru için vardır. Eğer bu toprak, insanların birbirine düşman olmasına neden oluyorsa, burada bir yanlışlık var demektir. Devletin adaleti ve halkın bilinci, bu yanlışı düzeltmek için bir araya gelmelidir. Toprağın adil paylaşımı, aynı zamanda kardeşliğin ve barışın da paylaşımı olacaktır. Çünkü bizler, sadece toprak değil, bir kaderi, bir geleceği de paylaşmaktayız.

Sonuç olarak, köylerimizdeki arazi anlaşmazlıklarının çözüme kavuşması, toplumsal huzurun ve barışın sağlanması adına hayati önem taşımaktadır. Bu konuda devletin güçlü bir otorite olarak devreye girmesi, adil bir şekilde hak sahiplerine tapularının dağıtılması, özel mahkemelerin kurulması ve bu sorunların hızlı bir şekilde çözüme kavuşturulması gerekmektedir. Ancak, bu sadece devletin değil, aynı zamanda toplumun da sorumluluğudur. Bizler, bireyler olarak bu süreçte bilinçli ve kararlı adımlar atarak, toplumumuzun geleceğini inşa etmek için çaba göstermeliyiz.

Unutulmamalıdır ki, barış ve huzur, ancak adaletin sağlanmasıyla mümkündür. Adaletin olmadığı yerde, çatışmalar ve huzursuzluklar kaçınılmazdır. Bu yüzden, hep birlikte adaletin sağlanması için çaba göstermeli, toplumumuzda barışın ve huzurun yeniden tesis edilmesi için elimizden geleni yapmalıyız.

Saygılarımla.

Mevlüt Bayraktar-SİVEREK