Mevlüt Bayraktar
Köşe Yazarı
Mevlüt Bayraktar
 

Bir Çocuk Sözüyle Başlayan Hikâye

Kışın ayazı her yerden içeri sızıyor; betondan yapılmış, eskimiş duvarlar bile bu soğuktan korunamıyordu. Yardım götürdüğümüz eve veda etmeye hazırlanıyorduk ki, sarı saçlı, mavi gözlü, mahcup bir kız çocuğu yanaştı yanıma. “Amca, bize de yardım eder misin?” diye sordu, sesi titrek, yüzü umut doluydu. Bu cümle, bir insanın söylemek zorunda kaldığında nasıl bir mücadele verdiğini anlatmaya yeter. Gurur, onur, haysiyet… Ama işte şartlar bazen insanları, hayatları boyunca kurmam dedikleri cümleleri söylemeye mecbur bırakır. O an fark ettim; yardım isteyen küçülmüyordu, asıl yardım etmeyen küçülürdü. Ve bizim bu yaptıklarımız yardım değil, bir destekti sadece. Teşekkürü bile hak etmiyorduk. O an bu gerçeği bir kez daha anladım: Teşekkür edeni nazikçe uyaracak kadar içten, destek vereni ise baş tacı edecek kadar kararlıydık. Küçük kıza döndüm. “Neye ihtiyacın var?” diye sordum. “Bir evimize de bakın isterseniz, daha iyi anlarsınız,” dedi gözleriyle bize rehberlik ederek. Arkadaşlara dönüp sordum, bu aileyi tanıyıp tanımadıklarını. Meğer daha önce biraz yardım etmişler, fakat mesele bu kadarla bitmiyormuş. Kızın annesi, babasını, onu ve iki küçük kardeşini terk edip başka birine kaçmış. Trajik bir hikâye. Ancak bu hikayeyi çocuklardan dinlemek istemedim. Evin kapısı, kızı takip ederek girdiğimiz yerde açıldı. İçeri girdiğimizde bizi 8-10 yaşlarında iki küçük erkek çocuk karşıladı. Evin hali tarifi zor bir yıkıntıydı. Yere serilmiş bir halı, yırtık çekyatlar, bir köşede kıvılcımlar saçan elektrikli soba… Mutfağa baktım. Bomboş. Ne bir tabak doğru düzgün dolu, ne bir umut sığacak kadar yer var. Kız mahcup ama dimdik duruyor, başını kaldırıp bana bakarak “Kardeşlerim yer yatağında yatıyor, soğuk… Bir ranza getirebilir misiniz?” dedi. Bir çocuk, bu kadar büyük bir talebi bu kadar ağır bir olgunlukla nasıl dile getirir? “Tabii,” dedim. “İnşallah.” O harabe evden ayrılırken içimde ağır bir yük vardı. Çocukların hayallerine yetişmeye çalışmanın zorluğunu değil, o hayallerin bir odada kısılıp kalmış olmasının acısını taşıyordum. Bir Babanın Düşüşü Ertesi gün tekrar gittik. Yanımızda poşetler dolusu yiyecek, sıcak gülüşlerle dolu bir ekip. Kapıyı kız açtı, babası da evdeydi. İçeri girdik. Bizi görünce yüzünde hem mahcubiyet hem de minnettarlık belirdi. Yanında oturduk, çay geldi. Adamın adı Selim’di. Tütün tabakasını çıkarıp titreyen elleriyle bir sigara sarmaya çalışıyordu. Sessizlik, boğazında düğümlenmiş kelimeler gibi odanın içine çökmüştü. Sonunda, sanki biriken bir barajın kapaklarını açar gibi konuşmaya başladı. “Abi, ben bu duruma düşecek insan değildim,” dedi. “Yıllarca İzmir’de yaşadım. Evim, arabam, işim vardı. Çocuklarımın bir dediği iki olmuyordu. Ama bir gün… o kadın her şeyi aldı. Çocuklarımı, beni, evimi, arabamı. Şimdi ise buradayım, bu harabe evde çocuklarıma onurlu bir hayat sağlamaya çalışıyorum.” Bir insanın düşüşü, sadece ekonomik kayıplarla ölçülmez. Onun hikâyesi, güvenin, sevginin, emeğin tükenişiydi. Bir baba, elleriyle kurduğu dünyayı yitirmişti; ama içinde çocukları için yeniden inşa etme umudu vardı. Küçük Bir Umut Ada Nur, yanımızda çay servisi yaparken gözlerindeki ışıltı dikkatimi çekti. “Büyüyünce doktor olacağım,” dedi kararlılıkla. O an, onun için ne yaparsak yapalım az olduğunu düşündüm. Babasının yıkılmış hayalleri, belki bu kızın okuma azmiyle yeniden can bulacaktı. O gün, ranzaları, çalışma masasını ve birkaç ihtiyacı daha listeledik. Biz bu hikâyeden ayrılırken, aklımızda bir tek şey vardı: İnsan düşebilir. Ama düşeni kaldırmak, insanlığın en büyük erdemi olmalıydı. Çocukların o soğuk evde, o yoksul odada bile birbirlerine sımsıkı sarılarak hayata tutunduklarını gördüğümde, aslında bizim o kapıyı çalmamızın bir lütuf değil, bir görev olduğunu anladım. Her düşüş, bir yükselişin habercisi olabilir. Yeter ki, o elleri tutacak başka eller olsun.
Ekleme Tarihi: 02 Aralık 2024 - Pazartesi

Bir Çocuk Sözüyle Başlayan Hikâye

Kışın ayazı her yerden içeri sızıyor; betondan yapılmış, eskimiş duvarlar bile bu soğuktan korunamıyordu. Yardım götürdüğümüz eve veda etmeye hazırlanıyorduk ki, sarı saçlı, mavi gözlü, mahcup bir kız çocuğu yanaştı yanıma. “Amca, bize de yardım eder misin?” diye sordu, sesi titrek, yüzü umut doluydu.

Bu cümle, bir insanın söylemek zorunda kaldığında nasıl bir mücadele verdiğini anlatmaya yeter. Gurur, onur, haysiyet… Ama işte şartlar bazen insanları, hayatları boyunca kurmam dedikleri cümleleri söylemeye mecbur bırakır. O an fark ettim; yardım isteyen küçülmüyordu, asıl yardım etmeyen küçülürdü. Ve bizim bu yaptıklarımız yardım değil, bir destekti sadece. Teşekkürü bile hak etmiyorduk. O an bu gerçeği bir kez daha anladım: Teşekkür edeni nazikçe uyaracak kadar içten, destek vereni ise baş tacı edecek kadar kararlıydık.

Küçük kıza döndüm. “Neye ihtiyacın var?” diye sordum.

“Bir evimize de bakın isterseniz, daha iyi anlarsınız,” dedi gözleriyle bize rehberlik ederek.

Arkadaşlara dönüp sordum, bu aileyi tanıyıp tanımadıklarını. Meğer daha önce biraz yardım etmişler, fakat mesele bu kadarla bitmiyormuş. Kızın annesi, babasını, onu ve iki küçük kardeşini terk edip başka birine kaçmış. Trajik bir hikâye. Ancak bu hikayeyi çocuklardan dinlemek istemedim.

Evin kapısı, kızı takip ederek girdiğimiz yerde açıldı. İçeri girdiğimizde bizi 8-10 yaşlarında iki küçük erkek çocuk karşıladı. Evin hali tarifi zor bir yıkıntıydı. Yere serilmiş bir halı, yırtık çekyatlar, bir köşede kıvılcımlar saçan elektrikli soba… Mutfağa baktım. Bomboş. Ne bir tabak doğru düzgün dolu, ne bir umut sığacak kadar yer var.

Kız mahcup ama dimdik duruyor, başını kaldırıp bana bakarak “Kardeşlerim yer yatağında yatıyor, soğuk… Bir ranza getirebilir misiniz?” dedi. Bir çocuk, bu kadar büyük bir talebi bu kadar ağır bir olgunlukla nasıl dile getirir? “Tabii,” dedim. “İnşallah.”

O harabe evden ayrılırken içimde ağır bir yük vardı. Çocukların hayallerine yetişmeye çalışmanın zorluğunu değil, o hayallerin bir odada kısılıp kalmış olmasının acısını taşıyordum.

Bir Babanın Düşüşü

Ertesi gün tekrar gittik. Yanımızda poşetler dolusu yiyecek, sıcak gülüşlerle dolu bir ekip. Kapıyı kız açtı, babası da evdeydi. İçeri girdik. Bizi görünce yüzünde hem mahcubiyet hem de minnettarlık belirdi. Yanında oturduk, çay geldi.

Adamın adı Selim’di. Tütün tabakasını çıkarıp titreyen elleriyle bir sigara sarmaya çalışıyordu. Sessizlik, boğazında düğümlenmiş kelimeler gibi odanın içine çökmüştü. Sonunda, sanki biriken bir barajın kapaklarını açar gibi konuşmaya başladı.

“Abi, ben bu duruma düşecek insan değildim,” dedi. “Yıllarca İzmir’de yaşadım. Evim, arabam, işim vardı. Çocuklarımın bir dediği iki olmuyordu. Ama bir gün… o kadın her şeyi aldı. Çocuklarımı, beni, evimi, arabamı. Şimdi ise buradayım, bu harabe evde çocuklarıma onurlu bir hayat sağlamaya çalışıyorum.”

Bir insanın düşüşü, sadece ekonomik kayıplarla ölçülmez. Onun hikâyesi, güvenin, sevginin, emeğin tükenişiydi. Bir baba, elleriyle kurduğu dünyayı yitirmişti; ama içinde çocukları için yeniden inşa etme umudu vardı.

Küçük Bir Umut

Ada Nur, yanımızda çay servisi yaparken gözlerindeki ışıltı dikkatimi çekti. “Büyüyünce doktor olacağım,” dedi kararlılıkla. O an, onun için ne yaparsak yapalım az olduğunu düşündüm. Babasının yıkılmış hayalleri, belki bu kızın okuma azmiyle yeniden can bulacaktı.

O gün, ranzaları, çalışma masasını ve birkaç ihtiyacı daha listeledik. Biz bu hikâyeden ayrılırken, aklımızda bir tek şey vardı: İnsan düşebilir. Ama düşeni kaldırmak, insanlığın en büyük erdemi olmalıydı.

Çocukların o soğuk evde, o yoksul odada bile birbirlerine sımsıkı sarılarak hayata tutunduklarını gördüğümde, aslında bizim o kapıyı çalmamızın bir lütuf değil, bir görev olduğunu anladım.

Her düşüş, bir yükselişin habercisi olabilir. Yeter ki, o elleri tutacak başka eller olsun.

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve habersiverek.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.