Gece yarısı kapıyı sessizce araladığımda, sanki senin o keskin bakışlarını hissetmemek için adımlarımı yavaşlatırdım. İçeri süzülürdüm, gözlerinle karşılaşmamak, o tanıdık soruyla yüzleşmemek için. “Bu saatte eve gelinir mi?” derdin ya, her defasında bu sözü duyma korkusuyla eve girerdim. Ama yaşım kırkı geçse de, senin o güçlü varlığın, her zaman içimde bir çocuk gibi hissetmeme neden olurdu. O sert görünüşünün ardında saklanan endişeyi bilirdim. Yaşın seksen altıya varmıştı, ama beni beklerdin; ben eve dönmeden gözlerini kapamazdın. Ve her defasında, beni yakalayıp sitem ederdin.
Senin hayatında gece hayatı, sokaklarda gezmek yoktu. Sen, kökleri derinlere uzanan bir çınar gibiydin; yerinden oynamaz, sağlam dururdun. Ama ne zaman birkaç gün bir yere gitmem gerekse, nasıl anlatacağımı bilemezdim. Senin o dik duruşun, bana karşı sevgi dolu ama bir o kadar da sert olan bakışlarını aşmak hep zor gelirdi. İçimde sana karşı duyduğum saygı ve korku, hiçbir zaman azalmadı. Her defasında içimden “Acaba bu defa nasıl ikna edeceğim?” diye geçirirdim. Çünkü bilirdim ki, senin dünyanda her şeyin bir düzeni, bir zamanı vardı.
Zaman geçti, sen yerinden pek kımıldamaz oldun. Ama o çınar gibi sağlam duruşun, hiç değişmedi. O yaşlı bedende, hâlâ beni koruyup kollayan bir baba vardı. Senin gölgenin altında büyümek, her zaman bana güven verdi. Ama çocukluğumdan beri içimde büyüyen bir korku vardı; ya bir gün seni ve annemi kaybedersem diye. Her gece, başımı yastığa koyduğumda, bu korkuyla yüzleşir, Allah’a dua ederdim: “Yarabbi, annemi ve babamı koru, onlara bir şey olmasın.”
Şimdi, her iki korkumla da yüzleştim. Sen ve annem, artık yoksunuz. O ulu çınar, ansızın bir ağaç gölgesi altında süzülerek gitti; beni en derin korkumla baş başa bırakarak. İçimde derin bir boşluk, sanki dünyamdan koca bir parça kopmuş gibi hissediyorum. Senin o sert ama sevgi dolu bakışlarını, sitem dolu sözlerini özlüyorum. Bazen kapıyı açıp içeri girerken, hâlâ o eski korku ve saygıyı hissetmek istiyorum. Ama sen yoksun.
Baba, bak, bu gece de yine geç geldim. Seni uyandırıp o tanıdık sitemlerini duymayı, o sert bakışlarınla karşılaşmayı ne çok isterdim. Kalk baba, bana kız, beni azarla, lütfen kalk. Sesinle, varlığınla yeniden dolsun bu evin duvarları. Şimdi, o ulu çınarın gölgesi olmadan, dünya çok daha soğuk, çok daha karanlık. Seninle geçen her anı, her sitem dolu sözü, özlemle, hasretle anıyorum. Çünkü o anlar, sevginin en derin ifadeleriydi. Ve ben, her gece bu soğuk yatağa uzandığımda, yine aynı duayı ediyorum: “Yarabbi, onları cennetinde koru.”
Artık seni görmeyeceğim, ama seni her an hissedeceğim. Çünkü biliyorum, sen her zaman yanımdaydın; her siteminde, her bakışında, hep bana olan sevgin vardı. Ve bu sevgi, şimdi en büyük tesellim. Yalnızca bedenin gitti, ama sen, hep kalbimde yaşayacaksın.
Mevlüt Bayraktar / SİVEREK