O son vedan… Kim bilebilirdi ki, bir öğle vakti yemekten sonra Van Gölü sahiline gitmek üzere çıktığın o kapının ardında, seninle vedalaştığımızı? Bir telefonun sessizliğinde, turnikeden geçerken dalgınca attığın adımlar, seni bu yolculuğa sürükleyecekti. Ah, Rojin! Hayatının baharında, 21 yaşında, umutlarla dolu bir gelecek kurmak için Diyarbakır’dan Van’a gelirken, böylesi bir son kimsenin aklına gelmezdi.
Birinci sınıftaydın, okul öncesi öğretmenliğini seçmiştin. Küçük kalplere dokunacaktın belki. Ne çok hayal sığardı şu yirmi bir yıla, değil mi? Anne ve babanın gözlerinde parlayan umut, üniversiteye kayıt yaptırdığın o ilk gün nasıl da başka bir mutluluğa dönmüştü… Ama şimdi gözlerinde yalnızca feryat var, yakarış var.
13 gün… O uzun ve acı dolu günlerde herkes seni aradı. Umutlar her geçen gün biraz daha kırılırken, dualar hiç eksik olmadı. Gölün kıyısında her taşın altına bakıldı, her suyun dibine dalındı. Ne kadar üşüdük, bilsen… Gönüllüler, ekipler, her damlada seni aradılar. Kıyıda başörtünü bulduğumuzda yüreğimiz titredi. İnce bir rüzgar üfledi, saçlarımızı savurdu.
Sonra… Bir haber. Tuşba’dan bir haber geldi. Mollakasım Mahallesi’nin soğuk sahilinde, o acı gerçekle yüzleşme zamanıydı. Oradaydın, gölün soğuk sularında sakladığı sırrı açığa çıkarmıştı.
Anne ve babanın yürekleri paramparça… Kimse bir çocuğunu böyle uğurlamak istemez. Anne, “Kızım,” diye feryat ediyor, sesinin gücü kırık bir dal gibi, duvarlara çarpıp yankılanıyor. Baba ise sessiz… Bazen sessizlik, en büyük çığlık olur. O ellerin, ömrü boyunca bir daha hiç huzurla kucaklayamayacak kızını.
Acının içinde, gözyaşlarıyla sana bakıyorlar, Rojin. O küçük adımların, göle giden yolda kaybolurken bir yıldız gibi parlıyordu, ama biz seni burada bulduk. Belki de ruhun, gölün serinliğinde çoktan huzura erdi. Ama kalbimizde bıraktığın sızı hep burada, içimizde yankılanmaya devam edecek.
Mevlüt Bayraktar / Siverek
15.10.2024